İstanbullu Gelin 17. bölüm, Faruk ile Süreyya'nın ilişkisi için dönüm noktası
Anne ve babasının kaza sonucu ölümüyle duyduğu acıyı, terk edilmişlik hissini anlatıyor; “Bir gidişi daha kaldıramazdım, ayağa kalkamazdım. O yüzden ben gitmeliydim. Bilmediğim bir yerde hayatımı tekrar kurmalıydım”…Süreyya’nın gidişinin açıklaması bu.
İki ay olmuş Faruk nefes nefese kabustan uyanıyor. Bıraktığımız Faruk değil bu, çökmüş bir adam, saçları beyazlamış…
Esma Hanım öfkeli,” İki ay oldu, insan bir kere evine uğramaz mı? Hayatını Süreyya’yı arayarak mı geçirecek… Tanımadığı bir adamın peşinden gelen kadından hayır gelir mi. İstanbullu işte. Bu kadın bir daha benim evime girmeyecek” diye kükrüyor Esma Hanım.
Teyzesi ve arkadaşının da haberi yokmuş nerede olduğundan; teyzesi Akif’in ağzını arıyormuş, yeğenini soruyormuş. Sanem, Süreyya’nın arkadaşı Dilara’yla birlikte yaşıyor. Süreyya iyidir, kedi gibi bir kuytuya çekilmiş yaralarını yalıyordur” diyor arkadaşı.
Bu arada düğün hazırlığı yapıyormuş, gelinlik provaları falan…
Süreyya Prag’da yaşıyor. Bir kafede garsonluk yapıyor, diğer yandan müzik çalışmalarına devam ediyor. Acısını unutmak için, kendisiyle baş başa kalmamaya çalışıyor, bunun için de sürekli hareket halinde, hep bir şeylerle uğraşıyor.
Esma Hanım evde terör estiriyor, Adem meselesiyle ilgili çok gergin; ortadan kaybolmuş adam. Adem’in İpek’in kuzeni olduğu ortaya çıktığından beri özellikle Esma Hanım gelinine tepkili. İpek altı aylık hamile haliyle zor günler geçiriyor, evde kayınvalidesi tarafından horlanıyor, babası annesini terk etmiş, kız kardeşinin Boranlarla ilgili sırrını sakladığı için kızmış, kadını terk edip gitmiş adam. Üstelik annesiyle de görüşemiyormuş İpek. Üzüldük İpeğin haline… Kocası da üzülüyor ama yeteri kadar destek veremiyor karısına, annesine karşı gelemiyor.
Sanem’in doğum günüymüş, Süreyya dayanamıyor ve arıyor teyzesini… Sanem sevinç içinde koşup haber veriyor Dilara’ya. İki kadın Süreyya’dan haber almanın sevinciyle birbirine sarılıp coşarken Akif’in tuttuğu dedektif de yine peşlerinde tabii. Görüntüleri Akif’e gösteriyor, emin oluyorlar Süreyya’nın aradığından. Geriye Sanem’den Süreyya’nın numarasını almak kalıyor. Sanem banyodaymış, temizlikçi kadın tanıdığı için içeri alıyor Akif’i. O da telefondan numarayı buluyor. Bu arada kazara röntgencilik yapıyor. Adamcağızın geçirdiği travmanın izlerini izlemek çok komikti.
Esma Hanım, kendince planlar peşinde. Begüm ve torununu yemeğe davet ediyor. Onların bir aile olmasını istiyor.
Faruk, Süreyya’nın nerede olduğunu öğrenir öğrenmez yanına Akif’i de alarak yollara düşüyor. Sevdiğine kavuşacağı için heyecanlı ama çok da telaşlı ve öfkeli. “Biz evliyiz, nasıl giderde başka bir ülkede kendine yeni bir hayat kurar” diye düşünüp düşünüp köpürüyor.
Süreyya’nın bulunduğu haberi konakta sevinçle karşılanıyor, sadece Esma Hanım memnun olmuyor duyduklarından. Ben denenmişi denemem, bir daha asla Süreyya Hanım’ı gelinim olarak bağrıma basmayacağım” diye öfkeyle kestirip atıyor.
Arayıp tarayıp buluyorlar Süreyya’yı. Ama Süreyya çok öfkeli, görmek istemiyor Faruk’u. Sokakta konuşalım, konuşmayalım diye itişirlerken olaya polis dahil oluyor, gecenin devamı karakolda geliyor… Süreyya inatlaşırken Akif’in doğru sözüyle kendine geliyor. “Faruk’u başından savmak istiyorsan, çocuk gibi kaçıp saklanmak yerine, onunla doğru düzgün konuşman gerekiyor.” diyor Akif ve kaldıkları oteli söylüyor. Sabah otele geliyor Süreyya.
“Kazık kadar çocuğun varmış senin. Benim çocuğum için üzülüyorsun sanıyordum” derken tokadı yiyor Faruk’tan. “O benim de çocuğum” diye sinirleniyor. Süreyya tokadın karşılığını veriyor; sonra “Ne yaptın sen bana, korktuğum her şeyi yaşattın sen bana. Küçücük bir hayatım vardı benim” diye bağırarak tartaklıyor Faruk’u. Süreyya vuruyor, Faruk onu engellemeye çalışıyor. Bu boğuşma sırasında birbirlerine giderek yaklaşıyorlar, sonunda beklediğimiz oluyor, öpüşüyorlar. “Defol git”, “Gidemem”… Sonrası tabii ki özel…
Esma Hanım, Adem’in avukatının peşinde. Bunun için Osman’la birlikte gittikleri binanın girişinde bir kızla çarpışıyor, üstüne kahve dökülüyor. Telaşlı, komik bir tanışma oluyor. Biraz sonra da telefonlarının karışmış olduğunu fark ediyorlar. Bahar’mış kızın adı. Birbirlerine telefonlarını vermek için tekrar görüşecekler, bu çok hoş. Osman’ın hayatına birinin girmesi gerekiyordu. Tam Osman’a göre; tatlı, naif, sevimli bir kız.
İpek annesini çok özlüyor. Fikret devreye giriyor, İpek’in annesiyle görüşmesine izin vermesi için kendi annesini ikna ediyor. Kız iki ay sonra annesiyle buluşuyor nihayet. Kadını söylediği bir söz kafa karıştırıcı, “Ben zaten Adem’in Boran’ın oğlu olduğundan da şüpheliyim” diyor.
Bu arada Murat, kendini iyice üniversiteye hazırlanmaya, derslere kaptırmış olan Bade’yle arkadaş olmaya, onunla yakınlaşmaya çalışıyor. Ayakları yere basan ve onlara ihtiyaç duymayan kadınlar ilgilerini çeker ya erkeklerin, Murat da o hesap. İlgi gösteriyor, kıskanmaya başlamış durumda.
Süreyya, Faruk’un kollarında tekrar, ama çok tedirgin, çok düşünceli. “Eskisi gibi olabilir mi her şey, tekrar aynı şekilde teslim olabilir miyim ona? Aşk güvenmediğin bir kalpte ne kadar barınabilir ki?” diye düşünüyor. Tam o sırada da Faruk’un telefonuna mesaj geliyor, açıp okuyor Süreyya; Begüm’den gelen fotoğraflı bir mesaj bu. Güvenemeyeceğini, bu kadar kolay olanayacağını anlıyor ve gidiyor Süreyya. Bir mektup bırakmış, sabah buluyor faruk. “Sevgi her şeyi aşabilir ama güvensizliği aşamaz. Sevdiğim adamsın hala, ama güvenemem artık. Sorunsuzca boşanalım” diyor mektupta… Faruk konuşmak için gidiyor Süreyay’nın peşinden, anlatıyor kendini. Bütün olanları, gerçeği neden bir türlü anlatamadığını”, her şeyi açık yüreklilikle anlatıyor. Sonra da ”Sana yetmeyeceğimi anladım, haklısın sana zorluk çıkartmayacağım en kısa zamanda boşanalım. Bu da beni son görüşün” diyor. Süreyya kalakalıyor, şaşırıyor Faruk’un ondan vazgeçmesine. Eee, fazla naz aşık usandırırmış…